Bir dostun, bir yakının anısını hakkını vererek anlatmak çok zordur. 87 yıllık ömrünün tam 70 senesi direnişle geçmiş, umudu özgür Kürdistan olan İsmet Şerif Vanlı’yı yazabilmek gerçekten de çok zor. Temmuz 1987’de tanıştığım ve benim üzerimde manevi emeği olan, sarf ettiği her kelimeyi not almak istediğim örnek insanı, gazetedeki bir makaleye sığdıramayacağım…
’Memostem’, ‘Oncle İsmet’i (İsmet Amca) görme ve yakından tanıma şansına erişemeyenlere anlatacağım…
İsmet Şerif Vanlı (Cherif Vanly kimlikte), kökleri Kürdistan’da ekilmiş, Lozan’da boy vermiş asırlık bir Kürt çınarı… Sonbahar günlerinde Leman gölü kıyısında çınarlar sarı, kırmızı, yeşil… Doğa renkten renge dönüşürken, o da Alp Dağlarına bakan bir hastanenin 8. katında yaşama gözlerini yumdu.
« Lozan’a gidip hukuk okuyacağım ve Kürdistan’ı parçalayan bu antlaşmayı da orada değiştireceğim… » Bu fikir, Vanlı’nın gençliğine hakim olmaya başladığında henüz 17 yaşlarında Şam’da bir lise öğrencisiydi. Futbol oynadığı ‘Kürt Mahallesi’nin takımında Arap ve diğer halklarla maçlarda karşılaşırken kimliğini tanıyor. Aynı yıllarda Memduh Selim, Ekrem Bey, Kadri Bey, Cemil Paşa, Osman Sebri ve Kamuran Bedirxan gibi sürgündeki Kürt aydın ve siyasetçilerinin sohbetlerine katılıyor, Dersim ve Ağrı katliamlarının anılarını dinliyordu, bu Kürt aydınlarından. Osmanlı hakimiyetindeki Suriye’de doğmuş olan babası bütün askeri eğitimini de imparatorluğun askeri okullarında yapmıştı. Kürtçe’nin yanı sıra Arapça, Farsça, Fransızca ve Türkçe’ye hakim Muhammed Şerif Vanlı, ikisi kız dört çocuğuna oldukça disiplinli bir eğitim verir.
Yaşama 65’inde veda etmeden birkaç yıl öncesine dek Dera Zor bölgesindeki Kürt aşiretlerin koordinasyon ve kontolünden sorumluydu. Kürt ulusal sorunuyla hiçbir ilişkisi olmayan babası, İsmet Şerif’in Xoybun liderleriyle görüşmesini istemiyordu. Annesi Xeyriye Xanım, Dera Zor bölegesinde tanınan Ala Reş aşiret liderinin kızıdır.
Diplomasi ve hukuk tutkusu
« Kürtler yiğit ve korkusuz ama kalem kullanmayı bilmezler yeterince » derdi. Bu yüzden sadece makaleler yazmadı, önemli olay olduğunda basına ve devlet yetkililerine Kürtlerin hakları konusunda mektuplar yazardı. O bir tarihçi, hukukçu, siyasetbilimci ve diplomattı. Direnişi hep meşru gördü ama diplomasinin de çok önemli olduğuna inandı. Henüz lise son sınıftayken, hukuk, tarih ve siyaseti iyi bilen bir diplomat olmak istiyordu. Suriye’de Kürt liderlerini dinlediğinde, « Diplomasi ve uluslararası ilişkilerin zayıflığından dolayı kan kaybettiğimizi anladım. İyi kavga ederiz, kanımızı veririz. Kan akıtırız, ama iki satırla derdimizi anlatmaya gelince tıkanırız » derdi.
Kürdistan için diplomasi yapma şeklindeki gençlik idealini anlatırken gülümserdi. Babasının Kürt meselesinden O’nu uzak tutmasına da hep tebessüm ederdi. Ocak 1948’de Lazkiye’den gemiyle Cenova (İtalya) üzeri Lozan’a gelirken babası limana kadar kendisini uğurlar. Oğlunun siyasetle ilgilenmesinden memnun olmayan Muhammed Şerif Vanlı, yarı alaylı bir üslubla « Git bakalım İsmet diplomat olup, Uganda’ya Kürdistan’ın Büyükelçisi olarak atanmadan dönme » der.
Lozan’da kendisini Nureddin Zaza ve Muhammed Metini karşılarlar. Zaza da Kürtlerde eğitimli kadro eksikliği olduğuna inananlardandır.
Beyrut yılları, Amerikan ve Fransız üniversiteleri
Tayinlerle geçen hareketli ilkokul yaşamından ardından Fransız eğitim sisteminin hakim olduğu Suriye’de 19 Ocak 1944’te lisenin matematik bölümünden mezun olur. Henüz ilkokuldayken babası, O’nun inşaat mühendisi olmasını istiyordu. Vanlı o yılları anlatırken, « Sussuz Suriye topraklarında yollar ve su kanalları yapacaktım » diyor. Lise diplomasıyla Ortadoğu’nun Paris’i olarak nitelenen Beyrut’a gider.
Amerikan Üniversitesi Mühendislik Fakültesi ve Fransız St. Joseph Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ne aynı anda kayıt yaptırır. Kısa bir süre sonra birincisini bırakır ve siyasete yönelir. Bu arada Lozan Üniversitesi’nde Pedagoji doktorasını Nureddin Zaza ve kimya bölümünden mezun arkadaşı Muhammed Metini, ısrarla Şerif Vanlı’yı Lozan’a davet ederler. Bunun üzerine, o da uzun yıllardır hayal ettiği bu yolculuğa çıkar ve 29 Kasım 1948’de Lozan’a gelir. Elinde siyasal bilimler lisansı var. Ama O önce hukuk okumaya karar verir, tarih boyunca hukuk mağduru halkı için… Eğitimini bitirdikten sonra Lozan’da Aile Mahkemesi’nde katiplik yapmaya başlar, « 19 yıl resmi olarak bu işi yaptım. Zaman zaman ara verdim, seyehatlare çıktım. Hakim olma imkanım vardı, ama bana cazip gelmiyordu » diyor.
Bu esnada Lozan’da Carmen Thuillard’la tanışır. İnançlı katolik bir aileden gelen Carmen, tanınmış bir enstitüde bir güzellik uzmanıdır. İki yıl sonra evlenirler ve 1957’de tek çocukları Siyabend, Şam’a yapılan bir yolculuk esnasında orada doğar.
İhsan Nuri Paşa ile tanışma
Lozan’da kendilerinden başka Kürt yok. Bugünkü gibi kurumlar da yok. Ama özellikle Güney Kurdistan’dan ve Suriye’den birçok Kürdistanlı genç Londra, Berlin, Paris ve ‘Doğu bloku’ ülkelerinde üniversite eğitimi görüyor. Bu arada 1946’da Beyrut’tan ayrılmış olan Kamuran Bedirxan o dönem Paris Sorbonne Üniversitesi Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Enstitüsü’nde (INALCO), Kürt uygarlıkları dersi veriyor. Bir Çek prensesle evli olan Bedirxan eşinin intiharından sonra, ders vermeyi bırakıyor. Yerini 2 yıl boyunca İsmet Şerif Vanlı dolduruyor (1959-61). Bu kanalla Moskova’ya giderek Qanatê Kurdo, Ordixanê Celîl ve Celîlê Celîl’le tanışıyor.
Aynı tarihlerde (1956), Nureddin Zaza ile birlikte KSSE’yi (Avrupa Kürt Öğrenci Dernekleri) kuruyorlar.
« Bu projenin temel fikri, Nureddin Zaza’ya aitti. İlk kongreyi yaptığımızda Suriye ve Irak Kürdistan’ından Avrupa’da okuyan 16 kişi katıldı. Herkes kendini komünist olarak görüyordu ve çeşitli partilere üyeydiler. Amacımız bir toplum örgütü kurmaktı. Ama demokratik bir örgüt. Ne Irak ne de Suriye komünist partilerinin etkisinde bir örgüt olmalıydı. Zaza o zaman Suriye PDK’nin sekreteriydi » diyor Vanlı. Aslında Şerif Vanlı o dönem de sömürgeci egemen ulusun etkisinde olmayan, Kürtlerin bağımsız demokratik örgütlenmelerinden yanaydı. 14 Temmuz 1958’de Irak’ta General Kasım iktidara gelince, Rusya’da sürgün olan Mustafa Barzani, Kurdistan’a döner. Bu umut ve heyecan yurtdışında okuyan Kürt aydınlarını da etkiler ve KSSE Londra’da ikinci kongresini yapar. İsmet Şerif Vanlı, 40 aydının katıldığı bu kongrede başkan seçilir. Aynı yıl Moskova’da toplanan Uluslararası Öğrenci Kongresi’nde, « Kürtler, kayıtlara Kürt olarak geçmedikleri için » Şerif Vanlı ve arkadaşları protesto ederler. İki yıl sonra Berlin’de toplanan KSSE’in onur konuğu İran’da sürgün olan Ağrı direnişinin efsanevi lideri İhsan Nuri Paşa’dır.
General Kasım’a ders
İsmet Şerif Vanlı’nın siyasi ilişkilerde ilkesi meşruiyet ve hukuki güvencedir. Bütün siyasal ilişkilerinde bunu öne çıkarır. O, uzun vadeli düşünen bir stratejisti. 1958’de General Kasım’ın, Sovyetler Birliği sayesinde Irak’ta monarşiyi devirmesi Sovyetler Birliği ve Doğu bloku ülkelerinde büyük coşku yaratır. Bunun üzerine iki yıl önce Moskova’da yapılan « Uluslararası Öğrenci Kongresi », « devrimi selamlamak için », bu kez Bağdat’ta toplanır. KDP Politbürosu, Mustafa Barzani, Celal Talabani, İbrahim Ahmed ve bütün diğer parti kurmayları, Bağdat’ta yeni rejimle Otonom Kürdistan’ın geleceğini ve anayasa üzerine müzakerede bulunuyorlar.
Şerif Vanlı, Tahsin Emin Hawramani ve Kemal Fuad da, KSSE temcilcileri olarak Bağdat’a davet edilir ve General Kasım’la görüşürler. Irak Komünist Partisi’nin ev sahipliği yaptığı kongrede konuşan Vanlı, yeni anayasada Kürt dili ve kültürü « Kürt ulusal dili ve kültürü » olarak metne geçmediği ve Arap ulusunun bir unsuru olarak yerleştirildiği için eleştirir ve bunun ‘Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’ ve ulusal azınlıkların kültürlerinin korunması konusunda Leninizm ve Stalinizmle de çeliştiğini savunur. Kürtler arasında ve kırk ülkeden gelen delegeler tarafından destek alan Şerif Vanlı ve arkadaşlarının bu çıkışı, Irak rejimi ve Komünist Parti’nin « Milliyetçilik yapıyorsunuz » tepkisine yol açar. İsmet Şerif Vanlı ‘Personne Non Grata’ yani ‘İstenmeye Adam’ ilan edilerek 24 saat içinde Irak’ı terk etmesi istenir.
Irak rejiminin kararına uymak istemeyen Vanlı, Kürdistan’a gitmek ister fakat Celal Talabani, « Kürdistan’da seni koruyamayız. Sana birşey olursa, Irak Hükümeti ve Kürtler karşı karşıya gelir. Müzakereler suya düşer » der.
Bunun üzerine Şerif Vanlı ve arkadaşları Avrupa’ya dönerler.
Barzani ile yollar ayrılıyor
Lozan’daki öğrencilik yıllarından itibaren Barzani’ye hayranlık duyan Şerif Vanlı, kendisiyle ilk kez 1960’ta Bağdat’ta karşılar. Barzani, İbrahim Ahmed ve Celal Talabani Bağdat’a yerleşmiş General Kasım’la müzakere yürütüyorlardı. İsmet Şerif Vanlı 1964’ten 1975’e dek Mustafa Barzani’nin uluslararası sözcülüğünü yaptı. Bunun resmi belgesini gösterirken Güney Kürdistan Hükümeti’ne sitem ediyordu. Eşi Carmen, « Bir gün kapımızı çalmadılar » diye manalı sessizliğini bozuyor. Bütün çalışmalarına rağmen ne KDP’ye ne de bir başka Kürt partisine üye olmadı. Mustafa Barzani ile yolları 6 Mart 1975’teki İran- Irak arasında yapılan ve ‘1961 Devrimi’nin bütün kazanımlarının kaybedildiği ‘Cezayir Anlaşması’ ile ayrılır. Anlaşmadan sonra Tahran’a yerleşen Melê Mustafa Barzeni, « Kürt ve Arap halkları yoruldu. Silahlı mücadele bitti, Peşmergeler direnişi bırakıp evlerine dönsün » dedi. Aynı zamanda yaptığı açıklamada İran Şahı’nı « Bütün Ari halkların babası’ ilan eder. Bunun üzerine o ana dek halen Uluslararası Sözcü konumundaki Şerif Vanlı, Şah Muhammed Rıza için, « İran Şahı Kürtleri sırtından hançerledi » şeklinde batı basınına demeç verir. Bunun üzerine Barzani, Tahran’dan yaptığı açıklamada İsmet Şerif Vanlı ile ilişkilerinin kalmadığını bildirir. Böylece KDP ile kırgın ve sitemkar yıllar başlar.
Suriye Baas Rejiminin ölüm fermanı
Dedesi Şerif, Van’nın bir köyünden Şam’a giderek yerleştiği için ailenin adı ‘Vanlı’ olarak kalıyor.
Temeli Selahaddin Eyyübi tarafından atılan Şam’ın tarihi Kürt Mahalesi’nde doğan Şerif Vanlı, İsviçre’ye geldikten sonra ailesi ile ilişkilerini sürekli sıcak tuttu. Fakat, bir Muhabberat (Suriye İstihbaratı) elemanının Kürt aşiretleriyle ilgili yaptığı ‘araştırma’ zoruna gider ve buna yanıt niteliğinde Suriye rejiminin Kürtlere uyguladığı zulmü teşhir eden, « Suriye’de Baas diktatörlüğü tarafından Kürt halkına yapılan zulüm (The persecution of the Kurdish people by the Baath dictatorship in Syria) » başlıklı bir kitapçık yazar. Bunun üzerine 1963’te Baasçı rejim, kendisini idama mahkum eder. Bu tarihten sonra, 1992’de PKK Önderi Abdullah Öcalan’ın misafiri olarak davet edilene dek, Suriye’ye bir daha ayak basamaz.
Mütevazi bir yaşam sürdürdü
Şerif Vanlı hep mütevazi bir yaşam sürdürdü, ama dik durdu. 1970’te Lozan Üniversitesi’de siyasal bilimler doktorasını yapana dek hukuk lisansı sayesinde Lozan Adliyesi’nde katiplik yaparak geçimini sağladı. « Bu katiplik maceram tam 19 yıl sürdü. Bir bürom bile yoktu ama çalışıyordum bir şekilde. İstediğim gibi işimi yapıyordum. Ama sonunda bir tercih yapmam gerekiyordu, ya hakim olacaktım ya da mücadele edecektim. Ben mücadeleyi seçtim » diyor Vanlı. Eşi Carmen de tanınmış bir enstitüde güzellik uzmanı olarak çalışıyor. 1970’te Fransızca yayınladığı tezi ‘Irak Kürdistan’ının Ulusal Varlığı’, ‘1961 Devrimi’nin İncelemesi’ halen Kürdistan ve Ortadoğu üzerine çalışan araştırmacılar için önemli bir kaynak teşkil ediyor.
Lozan’da Baasçı suikast
Güney Kürdistan’da devrim çabaları mağlup olur. Silahları bırakıp İran’a sığınan Mele Mustafa Barzani’nin geride kalan halkı ise Baasçı rejimin insafına kaldı. Cezayir Anlaşması’ndan sonra İran’la Şat Ül Arab su yolu sorununu çözen Irak, Kürtlere de adalet dağıtacağını ve haklarını tanıyacağını beyan eder. Fakat Kurdistan’dan gelen haberler kaygı vericidir. Şerif Vanlı Cenevre’de oluşturduğu bir heyetle Irak rejiminden izin alarak Ağustos 1975’te Kürdistan’a gider. Bölgeyi dolaşan heyet Bağdat’a giderek zamanın İletişim Bakanı Tarık Aziz, Gençlik Bakanı Naim Haddad’la görüşür. Fransızca deyimle « Kalan mobilyaları kurtarmayı amaçlıyorlardı. »
Rejimin amacı bu delegasyonu kullanarak Kürtlere iyi davranıldığını dünyaya duyurmaktı. Fakat Şerif Vanlı Cenevre’ye döner dönmez bir rapor yayınlayarak, yenilginin ağır tahribatlarını, rejimin zulmünü uluslararası kamuoyuna anlatır. Baasçılar buna çok kızarlar. Mustafa Barzani tarafından da yalnız bırakılan Şerif Vanlı, Cenevre’nin Irak Konsolosu Bay Tikrit, iki Iraklı ve ‘Paris’ten dost bir Kürt’ kendisini Lozan’da Avenue de Leman’daki evinde ziyaret ederler. İki saat süren ‘dostane’ bir sohbetten sonra, Konsolos Bay Tikrit, « Size yakında taze Bağdat hurmaları yollayacağım » diyerek evden ayrılırlar. Birkaç gün sonra ‘İki Iraklı dost’ evine ziyarete gelirler. Onları içeri alan Şerif Vanlı, kahve ikram etmek için sırtını döner dönmez tabancadan çıkan iki ihanet kurşununa hedef olur. Bir mermi yan tarafından girer ve çıkar, diğeri boynundan girip kulağının altından çıkar. Son günlerini geçirdiği hastanede iki ay tedavi gören Cherif (Şerif) Vanlı, sağlığına kavuşarak mücadeleye devam eder.
Birkaç yıl sonra İran’da İslam devrimi olur, Ayetullahlar iktidardadır artık. Humeyni özel davetle kendisini Tahran’a davet eder. « Cenevre’de uçağa binmek üzereyken Mustafa Barzani’nin, « Rahmetê Xwedê » vefat ettiğini radyodan öğrendim. »
« İmam Humeyni’ye Kürtlere adaletli davranmasını önerdiğini » söyleyen Şerif Vanlı’ya Hümeyni, « Onlara söyle İslam Cumhuriyeti’nin yolundan yürüsünler » der. Ben de başımı sallayarak teşekkür edip çıktım. Görüşme 15 dakika sürdü. »
Paris Kürt Enstitüsü ve Yılmaz Güney
Şerif Vanlı, Avrupa’da boş durmadı. Özellikle Paris ve Cenevre ağırlıklı önemli çalışmalarda yer aldı. Birçok dünya liderine mektuplar yazdı, kimisinden yanıt aldı, kimisi cevapsız Kürtler gibi unutuldu. Birgün neden bu kadar mektup yazdığını, gerçekten empeyarlist ülkelerin devlet adamlarından bir medet umuyor muydu? Bunu öğrenmek istedim. « Biz Kürtler kavga etmeyi, silah kullanmayı iyi biliriz, ama yazmayı, hukuki ve diplomatik yollardan hak arama konusunda zayıfız. Her ikisi birbirini tamamlar. Birçok insanımız canını vermeye hazır ama bir gazeteye bir okur mektubu yazıp tepkisini gösteremez » dedi. 1983’te, Cegerxwîn, Yılmaz Güney, Hêjar, Prof Qanatê Kurdo, Nureddin Zaza ve Kendal Nezan gibi şahsiyetlerle Paris Kürt Enstitüsü’nü kurdu. Bir yıl sonra, Şerafeddin Kaya, Serhat Faik Bucak, İbrahim Ahmed’le beraber Kürt Hukukçular Ligi’ni kurarak, Paris’te « Kürt İnsan Hakları Bildirgesi’ni’ yayınladılar. Bu belge, 1989’da Fransızca yayınlandı. Bildirgeyi özellikle Halepçe Katliamı’ndan sonra yayınlayan Şerif Vanlı ve arkadaşları, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi devletine başvurarak Kürtler için ‘Kendi Kaderini Tayin Hakkını’ talep etti. Zamanın Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand ve İngiltere Başbakanı John Major başvurularına yazılı yanıt verdi.
‘Ben de onların dilini öğrenmedim’
Kuzey Kürdistan’da 12 Eylül Askeri Cuntasıyla kesintiye uğrayan direniş yeniden alevlenmişti. İsmet Şerif Vanlı, gelişmeleri ve gerilla mücadelesini heyecanla izliyor, Türkçe bilmiyor, « Ama Ankara’nın asimilasyoncu politikalarını yakından takip ediyordum » diyor. Arapçaya hakim olan Şerif Vanlı, Farsça’da da biliyordu.
« Saddam Hüseyin Kürtlere karşı zehirli gaz kullandı ama dillerini yasaklamadı, İran da yapmadı. Fakat Türk devleti, dil ve kültürlerini yasakladı. Bu yüzden ben de onların dilini öğrenmedim » Türkiye’ye tepkisini « Elhemdulillah Türkçe bilmiyorum » diyerek şakayla bu dili neden konuşmadığını anlatır.
Van’a 1991’de yaptığı yolculuk, hafızasında derin iz bırakır. Dedelerinin doğduğu, soyadını taşıdığı toprakları ve daha sonra Ehmedê Xanî’nin türbesini ziyaret eder. 1993’te İstanbul Kürt Enstitüsü’nün onur konuğu olarak Türkiye’ye gider ve bu kurumun açılışına katılır. Türk devlet politikalarına tepki duyduğu oranda da Kuzey Kürtlerine karşı kendini borçlu hissettiğini sık sık vurgulardı. Kürtlerin kendi aralarında ve çocuklarıyla Türkçe konuşmalarından rahatsızlığını her ortamda dile getiriyordu. Daha sonraki yıllarda, Sürgünde Kürt Parlamentosu (PKDW), Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Başkanlığı görevlerinde bulunur. Hastaneye kaldırıldığı güne dek Kürt dili ve kültürü üzerine bir makale yazıyordu.
Hep gülümsedi ve eleştirel baktı
Sakindi, eğitimli bir insanın bütün asaleti ve bilgeliğini soyluca yansıtıyordu. « Benim rüyam Kürdistan’ın bağımsızlığıdır » diyen İsmet Şerif Vanlı’nın yaşamında politik fikirler ağır bastı, fakat siyasete ve siyasilere hep eleştirel baktı. İhsan Nuri Paşa, Mustafa Barzani, Celal Talabani, İbrahim Ahmed, Abdullah Öcalan gibi en büyük Kürt liderleriyle tanıştı, fikir alışverişinde bulundu. Onları eleştirdi ama onlarla beraber mücadele de etti. Eleştirilerinde hep yapıcı, ölçülü ve diplomatik davrandı. Gülümsemeyi yüzünden hiç eksik etmedi. Üniversite hastanesinin morgunda nur yüzüyle toprakla buluşmayı beklerken yüz hatlarında kendisiyle barışık, güvenli ama bir ödevi tamamlayamamış bir insanın kaygıları okunuyordu, zira uğruna 70 yıl mücadele ettiği ülke halen özgür değildi.
(…) Hayali Kürdistan’a kendisinin deyimiyle Diyarbekir’e gömülmekti. Bu konuda, vefatından kısa bir süre önce bir girişimde de bulundu. Türk makamları olumsuz yanıt verdi. Zaten 57 yıllık hayat arkadaşı Carmen de « Burada, benim yanımda kalmasını istiyorum » dedi.
O şimdi Lozan’da Bois-de-Vaux mezarlığında Nureddin Zaza’yla aynı mekanı paylaşıyor. Her iki fidan, Kürdistan’dan yola çıktılar, Akdeniz’i aştılar ve Alpler’e, Leman gölü kıyısında, Lozan Üniversitesi karşısında birer dev çınar olarak yeniden toprağa döndüler. Anıları gelecek nesillere umut ve rehber olacaktır.
İHSAN KURT / İsmet Şerif Vanlı Kürt Kültür Mirası Derneği-AFKİCV Başkanı
Söz konusu Dernek, Nisan 2008’de Şerif Vanlı’nın kendi isteğiyle, Lozan Üniversitesi Kütüphanesi’ne bağışladığı kütüphanesi ve arşivlerini koruyup, zenginleştirmek amacını taşıyor. İletişim: afkiv@bluewin.ch
« 90e anniversaire du Traité de Lausanne (1923)
dans une perspective de changements en Turquie et au Moyen-Orient »
Texte